Ortadoğu haritasına sadece sınırlar çizilmez; o haritanın üzerinde inançlar, efsaneler ve politik hesaplar da dolaşır. “Arz-ı Mevud” tam da böyle bir kavram. Yalnızca coğrafi bir alan değil, tarih boyunca halkların hafızasında sürekli yer bulan bir vaadin, bir iddianın ve çoğu zaman da bir çatışmanın adı.
BİR VAADİN HİKAYESİ, NESİLLERİN YÜKLENDİĞİ ANLAM
Arz-ı Mevud, en basit tanımıyla “Vadedilmiş Topraklar” demek. Ama hiçbir kutsal metinde coğrafya yalnızca kilometrekareyle ölçülmez. Yahudi kutsal kitaplarında anlatılan, Tanrı’nın Hz. İbrahim’e ve onun soyuna verdiği söz, yalnızca haritalarda gösterilecek sınırlar çizmekle ilgili değil. Bu, bir aidiyet duygusu, bir bekleyiş, bazen de bir kavga.
Metinlerde sözü edilen sınırlar ise tarihçiler ve teologlar arasında hâlâ tartışma konusu. Kimi anlatımlara göre Mısır Nehri’nden Fırat’a kadar uzanan bir alan; kimine göre bugünkü İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye topraklarının belli bölümleri.
TOPRAKTAN ÇOK DAHA FAZLASI
Binlerce yıl önce ilahi bir vaat olarak başlayan bu hikaye, zaman içinde halkların kimliğine, kolektif hayallerine ve hatta siyasal söylemlere dönüştü. Modern çağda Siyonist hareketle birlikte bu kavram yeniden sahneye çıktı. Bazıları için Arz-ı Mevud, tarihsel bir hedef değil, metaforik bir umut. Diğerleri için ise halen üzerinde siyasi hesapların yapıldığı somut bir coğrafya.
Bugün bu kavramın adı her geçtiğinde, tartışmalar sadece inanç üzerinden değil, sınırlar, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu’daki güç dengeleri üzerinden de büyüyor.
BİR SORUNUN DEĞİL, BİR ARAYIŞIN SİMGESİ Mİ?
Arz-ı Mevud’u sadece politik haritalar üzerinden tartışmak, binlerce yılın mirasını eksik okumak olur. Bu kavram, insanlık tarihindeki en temel duygulardan biri olan “yer arayışını” temsil ediyor. Sadece fiziksel anlamda bir toprak değil; yitirilmiş ya da hiç sahip olunamamış olan bir yuva, bir güvenlik duygusu, ait olma hissi.
Kimi zaman barışın, kimi zaman ise çatışmanın adı olan Arz-ı Mevud, bugünün Ortadoğu denklemlerinde yalnızca tarihi bir kavram olarak değil, hâlâ sıcak, hâlâ canlı ve çoğu zaman da tartışmalı bir başlık olarak gündemde kalmaya devam ediyor.
